TR EN AR FA
 
İnternet sitemizde yer alan yayınlar, düşünce yazıları niteliğinde olup yazarların ele aldıkları konu hakkındaki bireysel görüşlerini yansıtmaktadır; düşünce ve ifade özgürlüğüne inanan bir Büro olarak her türlü fikre saygı ve dile getirilmelerinden memnuniyet duyuyoruz. Sitemizdeki yazı ve makalelerde yer alan bilgileri spesifik bir hukuki uyuşmazlığa uygulamadan önce mutlaka bir Avukata danışmanızı tavsiye ederiz.

Dayanıklı Tüketim Mallarında Ayıp Ve Ayıba Karşı Tüketicinin Korunması

1. GİRİŞ

Ekonomik ve sosyal alanlardaki gelişmeler neticesinde tüketicilerin, tüketim ihtiyaçlarının karşılanmasında ortaya çıkan sorunları tek başlarına çözemeyecekleri görülmüş ve böylece devasa şirketler karşısında yapayalnız kalan tüketicilerin korunması amacıyla tedbir alınması kaçınılmaz hâle gelmiştir. Bu bağlamda, Anayasa’nın 172. Maddesi ile devletin, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirleri alacağı ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik edeceği düzenlemiştir. İlk olarak, 1995 yılında 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun yürürlüğe girmiş, daha sonra 07.11.2013 yılında bu kanun yürürlükten kaldırılarak, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (bundan sonra kısaca “TKHK”) yürürlüğe girmiştir. TKHK’nin amacı; kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.

Tüketicilerin korunması toplumsal bir gerekliliktir. Hukuka uygun ve etkin rekabet ortamının sağlanması, her şeyden önce tüketicilerin korunmasına bağlıdır. Bu bağlamda getirilecek tüm tedbirler, kanunun gerekçesinde belirtildiği üzere, bir taraftan tüketici koruyacak, diğer taraftan üretici veya satıcıları rekabete teşvik edecek nitelikte olmalıdır.

TKHK’nin 3. Maddesi uyarınca tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi ifade eder. Dolayısıyla ortaya çıkan herhangi bir uyuşmazlığın belirlenmesinde esas alınacak kriter, satın alma işleminin amacıdır. Ticari veya mesleki kaygı gütmeksizin, son kullanıcı olma ümidi ile bir mal veya hizmet edinen her kişi tüketici sayılacaktır. İşlemin karşı tarafına bakılmaksızın, bir tarafı tüketici olan işlemler tüketici işlemi sayılacaktır. Son kullanıcı olma hedefiyle hareket eden tüketicinin bu hedefini gerçekleştirebilmesi için üründeki ayıba karşı korunması gerekir. TKHK’nin 8 vd. maddeleri ile tüketiciyi ayıba karşı koruyucu hükümlere yer verilmiştir. Biz de bu çalışmamızda maldaki ayıp konusunu dayanıklı tüketim malları üzerinden değerlendirmiş ve tüketim mallarında ayıba karşı tüketicinin sahip olduğu hakları incelemiş bulunmaktayız.

2. AYIPLI MAL VE MALIN AYIPLI SAYILABİLMESİNİN KOŞULLARI

2.1. Ayıplı Mal Nedir?

Öncelikle, “mal” dediğimiz kavram üzerinde durmakta fayda vardır. TKHK’nin Tanımlar başlıklı 3. maddesinin 1. Fıkrasının h bendinde belirtildiği üzere; “Alışverişe konu olan; taşınır eşya, konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallar ile elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri her türlü gayri maddi malları” ifade eder. Bu tanımdan hareketle, bir şeyin mal olarak kabul edilebilmesi için her şeyden önce alışverişe konu edilebilmesi, diğer bir deyişle maddi bir karşılığının bulunması, bedel karşılığında satılıp satın alınabilmesi gerekir. Tüketim malı, ekonomide üretilmiş ve daha sonra tüketici tarafından ihtiyaçlarını karşılamak üzere tüketilen her türlü emtiadır. Dayanıklı tüketim malları ise, isminden de anlaşılacağı üzere kolayca bozulmayan, uzun süre dayanabilen mallardır. Diğer bir deyişle, satın alındıklarında en az birkaç yıl bozulmadan kullanılabilen mallardır. Su ısıtıcısı, ütü, kahve makinesi, çaydanlık, fırın, buzdolabı, çamaşır makinesi, masa, sandalye gibi ürünlerden, araba, uçak, tren gibi ürünlere kadar uzanan geniş bir alana yayılırlar. Lakin tekstil ürünleri, kozmetik ürünleri, gıda, kâğıt plastik malzemeleri ve bu tür ürünler dayanıklı tüketim malı kategorisine girmez.

“Ayıplı mal” kavramının tanımı ise TKHK’nin 8. Maddesinde yapılmaktadır. İşbu madde uyarınca;

(1) Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır.

(2) Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili olan malların kullanım amacını karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilir.

Görüldüğü üzere kanun, birden fazla durum saymak suretiyle ayıplı mal alanını genişletmiştir. Buna göre aşağıdaki durumların varlığı halinde mal, ayıplı mal sayılacaktır:

i. Malın, taraflarca kararlaştırılan örnek ya da modele uygun olmaması,

ii. Malın, objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması,

iii. Malın, ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımaması,

iv. Satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olması,

v. Muadili olan malların kullanım amacını karşılamaması,

vi. Tüketicinin makul olarak ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içermesi.

Örneğin, e-ticaret sitesi üzerinden sipariş vermek suretiyle edinilen bir su ısıtıcısı, tüketiciye yayınlanan görselden farklı renkte teslim edildiğinde her ne kadar ürünün çalışırlığında herhangi bir sıkıntı olmasa da kanun uyarınca “ayıplı mal” olacaktır. Zira tüketici, e-ticaret sitesinde yayınlanan görseli beğenerek sipariş verdiğinde taraflar arasındaki sözleşme, görseldeki ürün için kurulmuş olmaktadır. Nitekim kanun, ürünün taraflarca kararlaştırılan örnek ya da modele uygun olmaması halini ayıp kabul etmiştir. Su ısıtıcısının suyu kaynatmaması, fişe takıldığında kıvılcım atması, varsa ışıklarının yanmaması vb. hallerin de ayıp teşkil edeceği şüphesizdir.

Bunun yanı sıra aynı Kanun aynı maddenin 3. Fıkrasıyla sözleşmeye aykırı ifa hallerini de ayıplı mal başlığı altında düzenlemiş lakin ayrık bir durum gözetmiştir. Buna göre;

Sözleşmeye konu olan malın, sözleşmede kararlaştırılan süre içinde teslim edilmemesi veya montajının satıcı tarafından veya onun sorumluluğu altında gerçekleştirildiği durumlarda gereği gibi monte edilmemesi sözleşmeye aykırı ifa olarak değerlendirilir. Malın montajının tüketici tarafından yapılmasının öngörüldüğü hâllerde, montaj talimatındaki yanlışlık veya eksiklik nedeniyle montaj hatalı yapılmışsa, sözleşmeye aykırı ifa söz konusu olur.”

Buradan hareketle, malın montajının tüketici tarafından yapılmasının kararlaştırıldığı hâllerde, montaja ilişkin talimatlardaki hata veya eksiklik nedeniyle montaj hatalı yapılmışsa, sözleşmeye aykırı ifa söz konusu olacağı düzenlenmiştir. Böylece malın süresi içinde teslim edilmemesi, gereği gibi monte edilmemesi, montaj talimatındaki yanlışlık veya eksiklik, ayıplı mal olarak değil sözleşmeye aykırılık olarak değerlendirilmek suretiyle genel hükümlere atıf yapılmıştır. Demek ki bu hallerin gerçekleşmesi halinde ayıplı mal hükümleri uygulanmayacaktır.

Ayrıca 6502 sayılı TKHK’nin getirdiği yeni düzenleme ile açık ayıp-gizli ayıp ayrımı kaldırılmıştır. Nitekim kanun, tüketicinin ayıptan doğan haklarını kullanabilmesi için gözden geçirme ve bildirim yükümlülüğünü de şart koşmamış olup tüketici, zamanaşımı süresi içinde ayıptan doğan ve kanunun kendisine tanıdığı her türlü hakkı kullanabilecektir.[1]

2.1. Malın Ayıplı Sayılabilmesinin Koşulları Nelerdir?

Ayıplı mal kavramının ne olduğunu ortaya koyduktan sonra, bir malın ayıplı sayılabilmesinin koşullarını tek tek ele olmak faydalı ve açıklayıcı olacaktır.

i. Malda ayıp sayılan bir eksikliğin olması gerekir.

Bu eksiklik maddi, ekonomik ya da hukuki olabilir. Hatta her ne kadar 6502 sayılı kanun açık ayıp-gizli ayıp ayrımını terk etmiş olsa da ayıp gizli de olabilir.

ii. Ayıp önemli olmalıdır.

Maldaki ayıbın önemli olup olmadığını belirlemede objektif ölçüler esas alınır. Malda bulunan eksikliğin malın değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydayı azaltacak veya ortadan kaldıracak nitelikte olması gerekir.

ii. Ayıp, malın tüketiciye teslim edildiği anda var olmalıdır.

TKHK uyarınca, ayıp kural olarak malın tüketiciye teslimi anında var olmalıdır. Nitekim Yargıtay konu ile alakalı bir kararında[2], maldaki ayıbın imalat hatasından olup olmadığının özellikle araştırılması gerektiğini, böylelikle kullanıcı hatasıyla oluşan kusurların, üretim hatası sebebiyle ayıptan doğan kusurlardan ayrılabileceğini belirtmiştir.

iv. Tüketici malın ayıplı olduğunu bilmeden satın almış olmalıdır.

Bilindiği üzere, ayıplı malların da satışı mümkündür. Günlük hayatta “outlet mağazaları” veya “fırsat reyonları” ile tüketicilere ayıplı ürünlerin indirimli fiyata satıldığı sıklıkla görülmektedir. Lakin TKHK’nin 10. Maddesinin 3. Fıkrası uyarınca; satışa sunulacak ayıplı mal üzerine ya da ambalajına, imalatçı veya satıcı tarafından tüketicinin kolaylıkla okuyabileceği şekilde ayıplı olduğunu belirten bir etiket konulması zorunludur. Malın ayıplı olarak satılmış olduğu hususu, tüketiciye verilen fatura, fiş veya satış belgesi üzerinde gösterilmelidir. Ayıplı olduğu bilinerek satın alınan mallar hakkında ayıptan doğan haklar kullanılamayacaktır. Ancak ayıplı olarak satın alınan bir mal ayıp sebebiyle tüketiciyi bir zarara uğratmış ise, bu zararın genel hükümlere göre tazmini mümkündür.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, yalnızca defolu veya ayıplı ürün satışı yapılan ve bunun herkesçe bilindiği yerlerde, ürünlerin üzerine defolu veya ayıplı olduğunu belirten etiket konulma zorunluluğu yoktur. Örneğin defolu ürünler katında pazarlanan su ısıtıcısı, tost makinesi, kahve makinesi vb. dayanıklı tüketim mallarının üzerlerine defolu olduklarının yazılması zorunluluğu yoktur. Lakin her ne kadar ürünün ayıplı olduğu bilinse de, dürüstlük kuralı gereğince üründeki ayıbın ne olduğunun belirtilmesi de ayrıca gerekmektedir. Bu husus ayrıca aşağıdaki başlıkta açıklanacağı üzere ispat yükü bakımından önem arz etmektedir.

3. AYIPLI MALDA İSPAT YÜKÜ

Ayıplı mal halinde ispat yükü TKHK’nin 10. Maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;

(1) Teslim tarihinden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim tarihinde var olduğu kabul edilir. Bu durumda malın ayıplı olmadığının ispatı satıcıya aittir. Bu karine, malın veya ayıbın niteliği ile bağdaşmıyor ise uygulanmaz.

(2) Tüketicinin, sözleşmenin kurulduğu tarihte ayıptan haberdar olduğu veya haberdar olmasının kendisinden beklendiği hâllerde, sözleşmeye aykırılık söz konusu olmaz. Bunların dışındaki ayıplara karşı tüketicinin seçimlik hakları saklıdır.

(3) Satışa sunulacak ayıplı mal üzerine ya da ambalajına, üretici, ithalatçı veya satıcı tarafından tüketicinin kolaylıkla okuyabileceği şekilde malın ayıbına ilişkin açıklayıcı bilgiyi içeren bir etiket konulur. Bu etiketin tüketiciye verilmesi veya ayıba ilişkin açıklayıcı bilginin tüketiciye verilen fatura, fiş veya satış belgesi üzerinde açıkça gösterilmesi zorunludur. Teknik düzenlemesine uygun olmayan ürünler ise hiçbir şekilde piyasaya arz edilemez. Bu ürünlere, Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun ve ilgili diğer mevzuat hükümleri uygulanır.

TKHK’de açık ve gizli ayıp ayrımı bulunmaması nedeniyle, tüketicinin ayıptan doğan haklarını kullanabilmesi için gözden geçirme ve bildirim yükümlülüğü de bulunmamaktadır.[3] Bu durumda ürünü teslim alan tüketicinin ürünü henüz teslim almadan önce inceleme ve gözden geçirme yükümlülüğü yoktur. Kanuna göre, altı ay içinde ortaya çıkan veya altı ay içerisinde tüketici tarafından fark edilen kusurlara ilişkin, ürünün ayıplı olmadığının ispatı satıcıya ait olacaktır. Lakin altı ay sonra ortaya çıkan ayıplar için de seçimlik haklara başvurulması mümkündür.

Maddenin ikinci fıkrasında mevcut ayıbın tüketici tarafından bilinmesi ve bu suretle satın alınması hali düzenlenmiştir. Buna göre tüketicinin, sözleşmenin kurulduğu tarihte ayıptan haberdar olduğu veya haberdar olmasının kendisinden beklendiği hallerde sözleşmeye aykırılık söz konusu olmayacaktır. Bu duruma örnek olarak, defolu olduğu satıcı tarafından ilan edilen veya defolu olduğu hayatın olağan akışına göre tüketici tarafından bariz şekilde bilinmesi gereken ürünün satın alınması durumunda ayıptan doğan haklar kullanılamayacaktır. Zira zaten tüketici sözleşmeyi bu şartlar dâhilinde kurmuş kabul edilmektedir.

TKHK ihbar külfetini de tamamen kaldırılmıştır. 4077 sayılı eski kanundan farklı olarak 6502 sayılı TKHK, ayıptan doğan hakların kullanılabilmesi için tüketici tarafından satıcıya herhangi bir ihbar şartına yer vermemiştir. Dolayısıyla artık satıcı tarafından, ayıba karşı kanundan doğan seçimlik haklarını kullanmak isteyen tüketiciye karşı, ayıp ihbarında bulunulmadığı itirazını yapılamayacaktır.

Maddenin 3. fıkrasıyla ayıplı ürünün satışı halinde, ayıbın ürünün üzerinde belirtilmesine dair yükümlülük getirilmiştir. Buna göre; satışa sunulacak ayıplı mal üzerine ya da ambalajına, üretici, ithalatçı veya satıcı tarafından tüketicinin kolaylıkla okuyabileceği şekilde malın ayıbına ilişkin açıklayıcı bilgiyi içeren bir etiket konulması şartı getirilmiştir. Bu etiketin tüketiciye verilmesi veya ayıba ilişkin açıklayıcı bilginin tüketiciye verilen fatura, fiş veya satış belgesi üzerinde açıkça gösterilmesi zorunludur. Buradan hareketle, defolu ürün örneğinde olduğu gibi, ürünün defolu olduğunun ürün üzerinde tüketicinin rahatlıkla okuyabileceği şekilde belirtilmesi gerekmekte olup, aynı zamanda ürünün defolu olarak satıldığı da, tüketiciye verilen fatura, fiş veya satış belgesi üzerine yazılacaktır.

4. AYIBA KARŞI TÜKETİCİNİN SEÇİMLİK HAKLARI

4.1. Genel Olarak

Bir malın ayıplı olduğunun anlaşılması üzerine, TKHK’nin 11. Maddesi uyarınca, ayıplı mala maruz kalan tüketiciye bir takım seçimlik haklar tanınmıştır. Bir malın ayıplı olması durumunda tüketici, kanunda sayılan dört seçimlik haktan dilediğini kullanabilir. Hangi hakkın kullanılacağını seçim hakkı tüketiciye aittir. Ayıplı maldan sorumlu olanlar, tüketici hangi seçimlik hakkı seçmişse onu yerine getirmek zorundadır.[4] Ayrıca Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun konu ile alakalı verdiği bir kararında[5] belirttiği üzere, tüketicinin seçimlik haklarından birini kullanmasından sonra ortaya çıkacak başka ayıplar nedeniyle tüketici seçimlik hakkında değişikliğe gidebilir.

Seçimlik hakların kullanılması sonucu ortaya çıkan tüm masraflar, ayıptan sorumlu olan tarafça karşılanır. TKHK’nin 11. maddesinin 6. fıkrası uyarınca, tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu uyarınca tazminat da talep edebilir. Dolayısıyla tüketicinin seçimlik haklarını kullanmış olması genel hükümler uyarınca tazminat isteme hakkından feragat ettiği anlamına gelemez.

4.2. Tüketicinin Seçimlik Haklar Nelerdir?

TKHK’nin “Tüketicinin Seçimlik Hakları” başlıklı 11. Maddesi uyarınca tüketicinin seçimlik hakları seçimlik haklar şunlardır:

i. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme:

Alıcının ayıplı mala maruz kalması sebebiyle sözleşmeden dönme şeklinde irade açıklaması, bozucu yenilik doğuran haklardandır. Bozucu yenilik doğuran bir hak olan cayma beyanı, satıcıya vardığı andan itibaren hüküm ve sonuçlarını doğurur ve sözleşmeyi ortadan kaldırır. Sözleşme geçmişe etkili olarak ortadan kalktığından yerine getirilmiş edimlerin iadesi gerekir. Bu durumda ayıplı mal satıcıya, ödediği bedel tüketiciye iade edilir.[6]

Malın ayıplı olması durumunda tüketici, ödediğin bedelin yasal faiziyle birlikte kendisine iade edilmesini talep edebilir. Bizim görüşümüze göre, burada talep edilen faizin başlangıç tarihi, ayıplı malın tüketiciye teslim anı olmalıdır. Lakin Yargıtay’ın konu ile alakalı görüşümüzden ayrık bir kararında,[7] mal ayıplı dahi olsa tüketicinin tasarrufunda bulunduğu sürece satıcı ve sağlayıcının faiz ile sorumlu olmayacağını kabul etmiştir. Yargıtay’ın görüşünün benimsenmesi halinde, talep edilen faiz, ayıplı malın ayıptan sorumlu olan satıcıya sözleşmeden dönmek üzere gönderildiği tarihte işlemeye başlayacaktır. Talep edilecek faiz oranı ve türünün ne olacağı konusunda ise Yargıtay’ın görüşü ve doktrinde ağır basan görüş, taraflardan birinin tacir olması hasebiyle ticari faiz (avans faiz) olması gerektiği yönündedir.

Burada özellikle belirtmek gerekir ki tüketici tarafından satılanı geri vermeye hazır olduğu bildirerek sözleşmeden dönme hakkı, yalnızca satıcıya karşı kullanılabilmektedir. Bu seçimlik hak, bozucu yenilik doğuran hak olması sebebiyle kullanıldığı anda tükenir. Satıcı, tüketicinin sözleşmeden dönmek üzere irade beyanı kendisine ulaştığı andan itibaren, tüketicinin ödediği bedeli derhal iade etmelidir.

ii. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme:

Ayıplı mala maruz kalan tüketiciye tanınan bir diğer hak, satış bedelinden indirim isteme hakkıdır. Buna göre tüketici malı satıcıya teslim etmeden önce, malın fiyatında indirim talep edebilir. Türk Borçlar Kanunu’nun 227. Maddesinin 1. fıkrası ve TKHK’nin 11. maddesinin 1. fıkrası hükümlerinde bedel indiriminin “ayıp oranında” yapılacağı düzenlenmiştir. Bedel indiriminde Yargıtay’ın yerleşik içtihatları[8] ve doktrinde “nisbi yöntem” adı verilen metot kullanmaktadır. Anılan yönteme göre, sözleşmede kararlaştırılan bedel, satılanın ayıpsız objektif değeri ile ayıplı objektif değeri arasındaki oran kadar indirilir.

Yine bu hak da, niteliği gereği tüketici tarafından yalnızca satıcıya karşı kullanılabilir.

iii. Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme:

TKHK ile tüketiciye tanınan bir diğer hak, satılanın ücretsiz onarımını isteme hakkıdır. Buna göre tüketici, ayıplı malın bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere, satılan ürünün ücretsiz onarılmasını isteme hakkına sahiptir. Örneğin, satın alınan su ısıtıcısı, kendisinden beklenen nitelikleri yerine getirmiyor, içerisine konulan suyu kaynatmıyorsa, ürün ayıplı demektir. Bu durumda, tüketici ürünü satın aldığı satıcı veya sağlayıcıya başvurarak, ürünün kendisinden beklenen faydaları sağlamak üzere onarılmasını isteme hakkına sahiptir.

TKHK, bu hakkın kullanılabilmesinin ön koşulu olarak aşırı masraf gerektirmemeyi şart koşmuştur. TKHK, 11. Maddenin 3. fıkrasında da, “ücretsiz onarımın satıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması hâlinde tüketici, sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim haklarından birini kullanabilir” diyerek karşılıklı menfaatleri dengelemeyi hedeflemiştir. Kanun, orantısızlığın nasıl belirleneceği konusuna da açıklık getirerek, malın ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususların dikkate alınacağını belirtmiştir. Dolayısıyla ürünün onarılması, ürünün ayıpsız fiyatından daha yüksek bir bedele mal oluyorsa, üründeki ayıp, dürüstlük kuralına göre onarılmayı gerektirmeyecek ölçüde önemsiz ise artık tüketici ayıp oranında bedelde indirim veya sözleşmeden dönme haklarından birini kullanmalıdır. Lakin kanun burada, bu hakların kullanılmasının tüketicinin menfaatlerine de uygun olması koşulunu aramaktadır.

Bu hak TKHK’nin 11. Maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, yalnızca satıcıya değil, ayrıca, üretici veya ithalatçıya karşı da kullanılabilmektedir. Dolayısıyla, ücretsiz onarım isteme hakkını kullanan tüketici, bu beyanını üretici veya ithalatçıya karşı da yöneltebilmektedir. Su ısıtıcısı örneğinde olduğu gibi, tüketici ürünün ayıplı çıkması halinde, ürünü satın aldığı satıcıya, üretici firmaya ya da ithal eden ithalatçıya karşı kullanabilecektir.

TKHK’nın 58. Maddesine dayalı olarak çıkartılan ve 13.06.2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliği’nin ekli listesinde her bir ürün için azami onarım süresi belirlenmiştir. Su ısıtıcısı örneğinden devam edersek, ayıplı çıkan su ısıtıcısının onarımı için tüketicinin satıcı, üretici ya da ithalatçıya başvurması halinde su ısıtıcı (kettle) ürünleri için belirlenen onarım süresi azami 20 iş günü olup, kendisine başvurulan satıcı, üretici veya ithalatçı bu süre zarfında onarımı tamamlayarak ürünü tüketiciye teslim etmek zorundadır.

iv.İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini isteme:

TKHK ile tüketiciye tanınmış son hak, ayıplı malın ayıpsız benzeri ile değiştirilmesini talep hakkıdır. Malın ayıplı olması durumunda; tüketici aynı cins ve özelliklere sahip, ayıpsız bir mislinin verilmesini talep etme hakkına sahiptir. Kanunda bu hakkın imkân olması halinde kullanılması öngörülmüştür. Örneğin su ısıtıcısı örneğinde, satıcının aldığı model tükenmiş ve modelin üretimi de durmuş ise, bu hak kullanılamayacaktır. Kanunda “misli” ifadesi mevcuttur. Bilindiği gibi hukukta “genun non perit” bir diğer deyişle “nevi telef olmaz” ilkesi vardır. Bu ilke gereğince misli eşyalar imkânsızlaşmaz, meğerki o şey yeryüzünden tamamen yok olsun. Lakin bizim görüşümüze göre, her ne kadar bu ilke hukukun genel ilkelerinden olsa da, kanun imkan varsa diyerek dürüstlük kuralına atıf yapmıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’un 2. Maddesi uyarınca, herkes haklarını kullanırken dürüst kuralına uygun davranmakla yükümlüdür. Tükenen ve üretimi de duran bir ürün için, ayıpsız misli ile değişim hakkının kullanılması dürüstlük kuralıyla bağdaşmayacaktır.

Yine bu seçimlik hak da TKHK’nın 11. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, satıcıya yöneltilebileceği gibi, üretici veya ithalatçı firmaya da yöneltilebilir. Ayıplı mala maruz kalan tüketici, seçimlik haklarından ayıpsız benzeri ile değişim hakkını seçtiği takdirde, bu seçimini satıcı, ithalatçı veya üreticiden dilediğine yöneltmekte serbesttir.

Teslim edilen yeni ürünün de ayıplı olması halinde, tüketici yeniden seçimlik haklardan dilediğini kullanabilir.

Bu noktada pratikte tüketiciler tarafından sıklıkla karşılaşılan bir durumdan bahsetmekte fayda vardır. Şöyle ki, gündelik hayatta tüketici, ayıpsız benzeri ile değişim isteme hakkını kullanabilmesi için, öncelikle onarım isteme hakkına başvurması gerektiği aksi halde ayıpsız benzeri ile değişim yapılamayacağı şeklinde bir uygulama ile karşılaşmaktadır. Lakin bu uygulamanın hukuki hiçbir dayanağı yoktur. Zira tüketici ücretsiz onarım talep etmeden direkt olarak ürünün ayıpsız benzeri ile değişimini talep edebilir. Dolayısıyla ücretsiz onarım talep etme hakkı, ürünün ayıpsız benzeri ile değişim isteme hakkının ön koşulu değildir. Önemle belirtmek isteriz ki TKHK ile tüketiciye tanınan her hak birbirinden bağımsız ve müstakil birer haktır. Kanun ile seçim hakkı kendisine tanınan tüketici, sayılan dört haktan istediğini kullanmakta özgürdür.

5. AYIP NEDENİYLE TÜKETİCİNİN TAZMİNAT HAKKI

TKHK’nin 11. Maddesinin son fıkrası uyarınca; tüketiciye, seçimlik haklarla birlikte, ayıplı mal nedeniyle bir zarara uğramış ise, genel hükümlere göre tazminat talep edebilme hakkı tanınmıştır. Tüketicinin ayıptan doğan haklarını kullanılabilmesi için herhangi bir zarar şartı aranmamasına rağmen, tazminat talep edebilmesinin ön koşulu zarardır. Ayıplı mal tüketiciye herhangi bir zarar vermemiş ise, ayıptan doğan haklarını kullanabilir; lakin tazminat talep edemez. Buradan hareketle, tüketici ayıplı mal sebebiyle yaralanma veya ölüm olaylarının yaşanması ve/veya ayıplı malın kullanımı nedeniyle diğer mallarının zarara uğraması halinde kanun ile kendisine tanınan seçimlik haklarına ek olarak, satıcı, üretici veya ithalatçı firmadan zararlarının tazmin edilmesini isteme hakkına sahiptir. Su ısıtıcısı örneğinden devam edersek, üretim hatası sonucu oluşan elektrik kaçağı nedeniyle su ısıtıcısı fişe takıldığı anda yangın çıkmasına sebep olmuş, bu yangında tüketicinin başkaca diğer malları da zarar görmüşse ve/veya çıkan yangın sebebiyle tüketicinin şahsında fiziki zarar meydana gelmişse, ayıptan doğan haklara ek olarak tüketicinin tazminat talep etme hakkı da doğacaktır.

Ayıplı malın neden olduğu zararlardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olur ise, bu kişiler zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. Su ısıtıcısı örneğinde olduğu gibi, üretim hatası sonucu üründe ayıp meydana gelmiş ise, oluşan zararlardan üretici, ithalatçı ve satıcı müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaklardır. Tüketici, bunlardan seçtiği birinden zararın tazminini talep edebileceği gibi, bu talebini hepsine birden de yöneltebilecektir.

Tüketiciye imzalatılan bir sözleşme metninde veya başka bir belge ile tüketicinin malın neden olduğu zararlardan dolayı haklarını kullanmaktan feragat ettiğine ilişkin veya üreticinin yükümlülüklerini sınırlayan veya tamamen ortadan kaldıran kayıtlar geçersizlik yaptırımına tabi olup, yazılmamış sayılırlar.

Talep edilecek tazminat, maddi olabileceği gibi manevi de olabilir. Zira su ısıtıcısının patlaması sonucu yaralanan tüketicinin maddi zararının yanı sıra, manevi zarara da uğrayabileceği şüphesizdir. Dolayısıyla ayıplı ürün nedeniyle elem, keder veya ıstırap çeken tüketicinin manevi zararının tazmini amacıyla manevi tazminat talep edebilmesinin önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, marketten aldığı rakının bir kısmını içtikten sonra içinde sinek olduğunu fark eden tüketicinin manevi tazminatı hakkında verdiği kararında;[9] dava konusu ürünün davacı tarafça satın alındığı, bir miktar tüketildikten sonra şişede bulunan yabancı maddenin fark edildiği, orijinal bilyeli kapak nedeniyle imalat aşamasından sonra şişe içerisine yabancı bir cismin girmesinin mümkün bulunmadığı, cismin imalat aşamasında girdiği kabul etmek gerektiği, ürünün ayıplı olduğu, içen şahsa zarar verebileceği gibi vücut bütünlüğü ve ruh sağlığının bozulduğu, bu nedenle davacı yararına manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini karara bağladı.

6. ZAMANAŞIMI

TKHK’nin “Zamanaşımı” başlıklı 12. Maddesinde uyarınca; taraflar arasında kurulan sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir.

Zamanaşımı bir def’idir. Davalı tarafça ileri sürülmedikçe, Türk Borçlar Kanunu’nun 161. Maddesi uyarınca hâkim tarafından re’sen dikkate alınmaz. Dolayısıyla ayıptan doğan hakların kullanım süresi zamanaşımına uğramış olsa da, ayıptan sorumlu olanlarca zamanaşımı def’inde bulunulmadığı sürece herhangi bir sonuç doğurmaz. Bahsi geçen maddenin devamında ayıp, ağır kusur ya da hile ile gizlenmişse zamanaşımı hükümlerinin uygulanmayacağı düzenlenmiştir. Örneğin, Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliği ile kullanım ömrü azami 7 yıl olarak belirlenen bir su ısıtıcısı, daha az bir süre içerisinde barındırdığı ayıp nedeniyle kullanılamaz hale gelecekse ve bu durum satıcı tarafından bilinmesine rağmen tüketiciden gizlenmişse, artık burada satıcının zamanaşımı def’ini ileri sürmesi mümkün olmayacaktır. Zira zamanaşımı, borçluya tanınan bir def’i hakkıdır.

Üründeki ayıbı bilmesine rağmen tüketiciden gizleyen satıcının zamanaşımı define sığınarak sorumluluktan kaçması Türk Medeni Kanunu’nun 2. Maddesinde düzenlenen dürüst kuralığı ile bağdaşmayacağı gibi hakkaniyete de aykırı olacaktır. Ayrıca, burada bir aldatma (hile) durumu da söz konusudur. Aldatma, Türk Borçlar Kanunu’nun 36. Maddesi uyarınca bir irade sakatlığı halidir. Dolayısıyla taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile aldatılan taraf sözleşmeyle bağlı olamayacaktır. Yine Türk Borçlar Kanunu’nun Kanunun 39. maddesi uyarınca; aldatma sebebiyle sözleşme yapan taraf, aldatmayı öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek ödediği bedeli geri isteyebilecektir. Aldatmanın öğrenilmesinden itibaren bir yıllık süre zarfında sözleşme askıda olacaktır. Buradan hareketle, iradesi aldatma ile sakatlanan tüketici, genel hükümlere göre bir yıllık süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını satıcıya bildirerek iptal hakkını kullanabilir. Ayrıca kanun, aldatmanın öğrenilmesinden itibaren bir yıl içerisinde iptal hakkının kullanılmaması halinde, sözleşmenin onanmış sayılacağını belirtmiş ve fakat bu durumda hala tazminat talep etme hakkının devam edeceğini hükme bağlamıştır. Dolayısıyla aldatıldığını öğrenen tüketici, ayıptan doğan hakları zamanaşımına uğramışsa da, hileyi öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl içerisinde genel hükümlere göre sözleşmeyi iptal edebilecek, ödediği bedelin iadesini talep edebilecektir.

Son olarak belirtmek gerekir ki, TKHK’nin ayıplı maldan doğan sorumlulukta genel zamanaşımını düzenleyen 12. ve 16. maddelerinde “Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde” ifadesi yer almaktadır. Dolayısıyla kanunda düzenlenen iki yıllık süre emredici olmayıp tamamlayıcı süredir. Taraflara, daha uzun bir zamanaşımı süresi belirleyebilme hakkı tanınmıştır.

7. BAŞVURU, İTİRAZ VE YARGILAMA

01 Ağustos 2003 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmelik ile Tüketici Hakem Heyetleri kurulmuştur. TKHK’nin 68. Maddesi ile Tüketici Hakem Heyetine başvuru için parasal sınır getirilmiştir. Her yıl yeniden değerleme oranına göre belirlenen parasal sınırın altında kalan işler için doğrudan tüketici mahkemelerine başvurulamayacak olup, önce tüketici hakem heyetlerine başvurulacaktır.

2020 yılı için 31 Aralık 2019 tarih ve 30995 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan tebliğe göre Tüketici Hakem Heyeti başvuru parasal üst sınırı; İlçe Tüketici Hakem Heyetleri için 6.920-TL, İl Tüketici Hakem Heyetlerine başvuru parasal sınırı ise 10.390-TL’dir. Buna göre tüketici işlemlerinde bu tutarlar arasındaki uyuşmazlıklarda Tüketici Hakem Heyetlerine başvurular zorunludur. TKHK’nın 68. maddesinin 3. fıkrasını uyarınca başvurular, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işleminin yapıldığı yerdeki tüketici hakem heyetine yapılabilir.

Bu sınırların üzerindeki uyuşmazlıklar için, tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamayacak olup; doğrudan tüketici mahkemelerine başvurulması gerekmektedir. TKHK’nin 70. Maddesinin 3. Fıkrası uyarınca, taraflar, tüketici hakem heyetinin kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde tüketici hakem heyetinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesine itiraz edebilir. İtiraz, tüketici hakem heyeti kararının icrasını durdurmaz. Lakin talep edilmesi halinde hâkim, tüketici hakem heyeti kararının icrasını tedbir yoluyla durdurabilir. Tüketici hakem heyeti kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine tüketici mahkemesinin vereceği karar kesindir.

Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir. Tüketiciler yukarıda belirtilen parasal sınırların üzerindeki uyuşmazlıklar için Tüketici Mahkemelerine başvurmak zorundadır.

TKHK’nin 74. maddesi uyarınca, satışa sunulan bir seri malın ayıplı olduğunun tespiti, üretiminin veya satışının durdurulması, ayıbın ortadan kaldırılması ve satış amacıyla elinde bulunduranlardan toplatılması için Bakanlık, tüketiciler veya tüketici örgütleri dava açabilir. Satışa sunulan seri malın ayıplı olduğunun mahkeme kararı ile tespit edilmesi hâlinde, mahkeme ayıbın niteliğine göre malın satışını geçici olarak durdurma veya ayıbı giderme kararları verebilir. Üretici veya ithalatçı mahkeme kararının tebliğ tarihinden itibaren en geç üç ay içinde malın ayıbını ortadan kaldırmakla yükümlüdür. Malın ayıbının ortadan kalkmasının imkânsız olması hâlinde mal, üretici veya ithalatçı tarafından toplanır veya toplattırılır. Toplatılan mallar taşıdıkları risklere göre kısmen veya tamamen imha edilir. Lakin imha edilen malla ilgili tüketicinin dava ve tazminat hakları saklıdır.

8. SONUÇ

İnsan, beşikten mezara tüketicidir. Dünyanın tüm insanlarının ırk, renk, dil, din, mezhep, siyasi görüş ve benzeri bütün ayrıştırıcı unsurlardan bağımsız olarak taşıdıkları evrensel kimlik, tüketici olmalarıdır. Bu denli geniş bir kitlenin, evrensel ve ulusal normlarla korunması gerekir. Nitekim Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği Tüketici Hakları Evrensel Beyannamesi ile tüketicinin, temel gereksinmelerin karşılanması hakkı, sağlık ve güvenliğin korunması hakkı, ekonomik çıkarların korunması hakkı, bilgilendirilme hakkı, eğitilme hakkı, tazmin edilme hakkı, temsil edilme hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı olmak üzere 8 temel hakkı düzenlenmiştir.

Tüketicilerin korunması toplumsal bir gerekliliktir. Hukuka uygun ve etkin rekabet ortamının sağlanması, her şeyden önce tüketicilerin korunmasına bağlıdır. Nitekim Anayasamızın 172. Maddesi, devletin tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirleri alacağı ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik edeceğini düzenlemektedir. Dolayısıyla tüketicinin korunması anayasal bir zorunluluktur. Bu kapsamda tüketici hukuku alanında temel kaynağımız olan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile sözleşmenin zayıf tarafı konumunda olan tüketici, sözleşmenin güçlü tarafını işgal eden satıcı ve diğer sorumlu olanlara karşı korunmaktadır.

Teknolojik gelişmelerle birlikte seri üretime geçilmesi ile hatalı veya insan sağlığına zararlı pek çok mal ya da hizmet piyasaya sunulabilmektedir. Bu ürünlerdeki sakatlık, birer ayıptır. Zira TKHK uyarınca, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmayan ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan mal ayıplı maldır. Bu ayıplara karşı TKHK’nin 8 vd. Maddeleri ile tüketicinin korunmasına ilişkin düzenlemeler içermektedir. Biz de bu çalışmamızda son kullanıcı olma gayesiyle dayanıklı tüketim ürünü edinen tüketicinin, ayıba maruz kalması halinde kanun tarafından kendisine tanınan hak ve yetkileri değerlendirmiş bulunmaktayız.



[1] ÖZÇELİK, Barış: 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a Göre Taşınmazlarda Ayıptan Sorumluluk, Ankara Üniversitesi Hukuk Fak. Dergisi, 64 (4) 1165-1188, Ankara 2015, s.3 vd.

[2] Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, E. 2005/4127, K. 2005/4899, T. 2.5.2005.

[3] ÖZÇELİK, s.3 vd.

[4] OVACIK, Nuray: Ayıplı Mal, Avukatlar İçin Tüketici Hukuku Rehberi, Ankara Barosu, Ankara 2012, s.18 vd.

[5] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2010/13-389, K. 2010/429, T. 29.9.2010.

[6] ELVAN, Osman Devrim: Mobilyada Ayıplı Mal Nedeniyle Tüketicinin Hakları, Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Dergisi, C.3, s.25-34, İstanbul, 2018.

[7] Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 2006/14920, K.2007/4783, T.05.04.2007.

[8] Örnek olarak bzk: Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 2014/9225, K. 2014/22864, T. 13.7.2014; Yargıtay. 13. Hukuk Dairesi, E. 2012/24807, K. 2013/24013, T. 2.10.2013.

[9] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2009/4-234, Karar. 2009/260, K. 17.06.2009.


#makale #tüketicinin korunması
Yol Tarifi