TR EN AR FA
 
İnternet sitemizde yer alan yayınlar, düşünce yazıları niteliğinde olup yazarların ele aldıkları konu hakkındaki bireysel görüşlerini yansıtmaktadır; düşünce ve ifade özgürlüğüne inanan bir Büro olarak her türlü fikre saygı ve dile getirilmelerinden memnuniyet duyuyoruz. Sitemizdeki yazı ve makalelerde yer alan bilgileri spesifik bir hukuki uyuşmazlığa uygulamadan önce mutlaka bir Avukata danışmanızı tavsiye ederiz.

Bilgi Edinme Kanunu Kapsamında Gerçekleştirilen Bilgi Paylaşımı Sonucunda Meydana Gelen Kişisel Veri İhlaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı İncelemesi

İşbu bilgilendirme notunda, 14.10.2020 tarihli Resmi Gazete ’de yayınlanan 2016/4060 başvuru numaralı Anayasa Mahkemesi kararının ve 4982 Sayılı Kanun uyarınca yapılan bilgi paylaşımlarının kişisel verilerin korunması açısından incelenmesi ve hukuki değerlendirmelerimiz paylaşılacaktır.

I.KARAR ÖZETİ

14.10.2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 2020/40 sayılı ve 17.09.2020 tarihli Anayasa Mahkemesi Kararında başvuru konusu olay, başvurucunun kişisel verilerinin İçişleri Bakanlığı tarafından Bilgi Edinme Kanunu kapsamındaki bir başvuruyu cevaplandırmak suretiyle üçüncü kişilere aktarması nedeniyle “Kişisel Verilerin Korunmasını İsteme Hakkı”nın (T.C. Anayasası md 20/3) ihlal edildiği iddiasıdır.

Söz konusu olayda, başvurucu Avukatın vekil olarak bulunduğu bir davada karşı taraf vekilince İçişleri Bakanlığı’ndan ilgili davada kullanılmak üzere bilgi edinme talebinde bulunulmuş, İçişleri Bakanlığı tarafından verilen cevapta başvurucu hakkında özel hayatın gizliliği kapsamında kalan kişisel veri mahiyetinde bilgiler paylaşılmıştır. Başvurucunun kişisel verilerinin korunması hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle öncelikle başvurduğu idari ve yargı makamları, söz konusu bilgi paylaşımının kanundan kaynaklandığı ve idarenin hukuka aykırı bir faaliyeti olmadığını gerekçe göstererek başvurucunun taleplerini reddetmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin incelemesi sonucu, başvurucuya ait kişisel verilerin, kullanılmak istenen yargı sürecinin esasıyla ilgisi olmadığı ve kamu yararının gerektirdiği de bir durum olmadığı, kişisel verilerinin paylaşılmasının özel hukuka ilişkin bir ihtilafta taraf olan üçüncü kişinin özel yararına hizmet ettiği görülmüştür. Bu nedenle başvurucuya ait bu verilerin toplanmasının ve açık rızası olmamasına rağmen üçüncü bir kişiyle paylaşılmasının özel hayata saygı kapsamında Kişisel Verilerinin Korunmasını İsteme Hakkı’na aykırılık oluşturduğuna karar verilmiştir.

II.DEĞERLENDİRME

Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan incelemede, somut olayda İçişleri Bakanlığı tarafından üçüncü kişiye verilen cevap yazısında başvurucunun hangi otelde kaldığı, irtibat hâlinde olduğu kişilerin isimleri ve bu sosyal ilişkinin amacına dair bilgi verildiği, ayrıca başvurucuya ilişkin olarak “çeşitli suçlardan işlem yapılarak adli makamlara tevdi edildiği" hakkında bilgi verilmiş olduğu görülmüştür. Bu nedenle bu bilgilerin belirli bir gerçek kişiye ait bilgi niteliğinde olduğu ve kişisel veri teşkil ettiği, dolayısıyla Anayasa'nın Kişisel Verilerin Korunmasını İsteme Hakkına ilişkin 20. maddesinin kapsamına girdiği belirlenmiştir.

Kişisel verilerin işlenmesi ve üçüncü kişilere aktarımı, Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasına göre “ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla” mümkündür. Başvuru konusu olayda başvurucunun açık rızası olmadığının anlaşılması nedeniyle, söz konusu bilgi paylaşımının yürürlükteki kanunlar uyarınca bir dayanağının olup olmadığı irdelenmiştir.

İlgili idare tarafından söz konusu kişisel veri paylaşımına gerekçe ve kanuni dayanak olarak 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve 4982 Sayılı Bilgi Edinme Kanunu ilgili hükümleri gösterilmiştir. Nitekim gerçekten de 1136 sayılı kanunun 2. Maddesinde yer alan "… kanunlarındaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kurumlar avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlüdür." hükmü, kamu idarelerinin Avukatlara bilgi aktarımını destekler niteliktedir. Ancak Anayasa Mahkemesi, bu hükmün idarenin avukatlara istedikleri her türlü bilgi ve belgeyi sağlayabileceği şeklinde yorumlanamayacağını, ancak Avukatın vekillik görevini üstlendiği bir dava ile doğrudan ilgisi bulunan bilgi ve belgeler için ilgili hükmün geçerli olduğunu belirtmiştir. Hâlbuki somut olayda İçişleri Bakanlığı tarafından verilen cevap yazısında söz konusu bilgilerin ilgili davanın esasına ilişkin olduğu ortaya konulamamış, paylaşılması meşru bir amaca dayandırılamamıştır.

Bununla birlikte, söz konusu bilgi paylaşımına hukuki dayanak olan 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanunu irdelendiğinde, bilgi edinme hakkının sınırlarını çizen Kanun'un 21. Maddesi incelenmelidir. Bu hüküm uyarınca, özel hayatın gizliği kapsamında kalan ve açıklanması hâlinde kişinin sağlık bilgileri ile özel ve aile hayatına, şeref ve haysiyetine, mesleki ve ekonomik değerlerine haksız müdahale oluşturacak bilgi veya belgelerin bilgi edinme hakkı kapsamı dışındadır. Somut olayda üçüncü kişi ile paylaşılan bilgiler başvurucunun sosyal çevresi ve yargılama sürecine ilişkin olduğundan özel hayatın gizliliği kapsamında kalmakta olup mesleği avukatlık olan başvurucunun şerefini ve mesleki itibarını zedeleyici niteliktedir. Bu nedenle paylaşılan bilgilerin anılan Kanun uyarınca Bilgi Edinme Hakkı kapsamında olmadığı sonucuna varılmıştır.

Kanun’un 21. Madde hükmünün tek istinası, ilgili kişiye önceden haber verilerek yazılı rızasının alınması ve kamu yararının gerektirdiği bir durumun bulunmasıdır. Ancak bahsedildiği üzere somut olayda başvurucudan kişisel verilerinin açıklanması yönünde alınan bir açık rıza mevcut olmadığı gibi, başvurucuya ait bilgilerin açıklanmasında bir kamu yararının bulunduğu da idari ve yargı makamlarınca ortaya konulamamıştır. Dolayısıyla başvuru konusu olaydaki bilgi paylaşımının 4982 sayılı kanun hükümlerine de aykırı olduğu görülmektedir.

Anayasa Mahkemesi tarafından yukarıdaki değerlendirmeler kapsamında yapılan esas incelemede, kanuni bir gerekçeye dayanmadığı anlaşılan ve ilgili kişinin rızası hilafına gerçekleştirilen kişisel veri aktarımının, Kişisel Verilerin Korunmasını İsteme Hakkı’nı ihlal ettiği kararı verilmiştir. Bu karar ile beraber görülmektedir ki, kamu idareleri her ne kadar Bilgi Edinme Kanunu kapsamında kişilere bilgi ve belge sağlamak ile yükümlü olsalar da, kanuni bir gerekçeye ve hukuken geçerli bir amaca dayandırmadıkça hiçbir şekilde üçüncü kişilere ait kişisel verileri bilgi paylaşımına konu edemeyeceklerdir. Karar ayrıca bir kamu kurumunun Kişisel Verilerin Korunması Kanuna uygun davranmadığını ortaya koyması bakımından da önem arz etmektedir. Konu hakkında henüz bir kamu kurumuna cezai işlem uygulamamış olan Kişisel Verileri Koruma Kurumu’nun yaklaşımı merak edilmektedir.

Bilgilerinize sunulur.

ESİS HUKUK BÜROSU

Yol Tarifi